Bir Sözüm Vardı Unutmadım
#Blogyorum1
Blogger olmak çok da kolay bir şey değil. Sürekli üretmek ve kaliteli üretmek gerekiyor. Başarıyı elde etmek istiyorsanız. Bir yıl önce verdiğim bir sözü geç olsa da yerine getirdiğim bu yazı bir blog yorum yazısıdır.
İlk defa blogger olmaya daha doğrusu internet yayıncılığında
şahsıma münhasır içerik yazmaya karar verdiğimde oldukça fazla istekliydim.
Aslında hala istekliyim lakin içimden bir şey sürekli beni frenliyor ya da
erteliyorum. Yazmak istediğim çok şey var içerik konu başlıklarından oluşan
uzun bir listem var mesela ve farklı tarz da içerik projeleri. Birçok taslak da
oluşturdum ama yayınlamaya elim gitmiyor. Herhalde yeterince iyi olduklarını
düşünmüyorum. Çünkü benim için bu alem biraz farklı yani en iyisi olsun
istiyorum ama olmuyor bazen. Özel bir tarzım olsun daha etkin olayım istiyorum.
Yani buranın tarzı farklı bir kere.
Uzunca bir süredir kendi tabirim ile paralı yazarlık yani
içerik üreticiliği yapıyorum. Ama orası çok ayrı bir mecra. Yani belli
sınırlarım var ama burada o sınırlarım yok. Bu kadar özgürlük beni sanki beni
daha çok hapis ediyor. Hapisten kastım kafamın içine. Yani kafamda pek çok
fikir var ama dışarı çıkamıyor, çıksa da paylaşamıyorum. Gerçekçi olmak
gerekirse bazı çekincelerimden dolayı hep.
Geciktim Ama Olsun
Neyse ben asıl konuya geleyim. Bundan epey vakit önce bir
blogger ile konuşmuştum (Baktım da 2017’nin Temmuz ayında konuşmuşuz). Blog
yorumlamaya belki birkaç ziyaretçimi oralara yönlendirme çabasında olacaktım.
Aslında bu şu an baya yapılan bir şey. Konuştuğum blogger Lacivert İstasyon’un yazarı Serap Fidancı’ydı. O zamanlar ne zaman
yazacağımı merak etti ki birkaç defa sordu bana ne zaman yazarsınız diye. Beni
mazur görsün söz verdim ama uzun süre yazamadım ya da yazmadım. Zaten bloğum baya
pasif hale gelmişti. Şu an da aktif denemez zaten. Neyse onun bloğu hakkında
bir şeyler yazmak istiyorum şimdi.
Serap Hanımın bloğuna ilk denk geldiğimde çok hoşuma gitmişti
hala da öyle. Kalbe dokunan şiir ve denemeleri bulunuyor bloğunda. İçten,
samimi ve bizden hepsi aynı kapıya çıkan kelimeleri ard arda dizmiş olsam da
işte böyle lacivert istasyon. Belki kendi hayatından bir not defteri olarak
kullanıyor bloğunu ama bir yerden bize de dokunuyor. Demek ki bireyler aslında
çoğunluk kendi biraz da herkes oluyor. Hislerimiz (tüm insanlık için) elbet bir
yerlerde kesişiyor.
Yazdığı şiirler bir kor gibi ya da bir bahar meltemi gibi
yüreğimize değiyor. Hani şöyle bir İstanbul akşamında boğaz manzarasında
düşüncelere daldığım anda elimde sıcak bir bardak çayım/kahvem ile yazdıklarını
okumak veya seslendirilmiş olsa dinlemek iyi gelirdi.
Yani uzun lafın kısası arkadaşlar o yazıyor ise biz de
okumalıyız diye düşünüyorum. Hayat paylaştıkça güzel esenlikle kalın.
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Alıntılar:
"...Büyüyünce ne olmak istersin diye sorsalardı gençliğinde, yeni doğmuş bir bebek olmak isterdi belki de. Unuttum diyebilmenin, hatırlamıyor olmanın birtakım sızılara faydasız olduğunu biliyordu elbet. "Yeni doğmuş bir bebek, ne muhteşem bir buluş!" diye geçirdi aklından. Tanrıya teşekkür etti bu harikulade buluş için. Dua etmeyi bilmezdi. İstemekle var edilmeyeceğini, inanmakla yok olunmayacağını epey zaman önce öğrenmişti. Tanrıyla olan bağı teşekkürlerden ibaretti. Gökyüzünün mavi oluşuna teşekkür etmişti bir keresinde. Bir keresinde de güneşin ses çıkartmadan doğuyor oluşuna. Bir uçurtma için teşekkür etmişti küçük bir çocukken sonra bir ağaca takılmıştı uçurtma. Teşekkür etmek için acele etmemesi gerektiğini o gün öğrenmişti. O bilmiyordu ama bunu Tanrı öğretmişti. Ne zaman hatırlasa o günü hep böyle geçirirdi zihninden... (Lacivert İstasyon 2. bölüm)
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Alıntılar:
"...Büyüyünce ne olmak istersin diye sorsalardı gençliğinde, yeni doğmuş bir bebek olmak isterdi belki de. Unuttum diyebilmenin, hatırlamıyor olmanın birtakım sızılara faydasız olduğunu biliyordu elbet. "Yeni doğmuş bir bebek, ne muhteşem bir buluş!" diye geçirdi aklından. Tanrıya teşekkür etti bu harikulade buluş için. Dua etmeyi bilmezdi. İstemekle var edilmeyeceğini, inanmakla yok olunmayacağını epey zaman önce öğrenmişti. Tanrıyla olan bağı teşekkürlerden ibaretti. Gökyüzünün mavi oluşuna teşekkür etmişti bir keresinde. Bir keresinde de güneşin ses çıkartmadan doğuyor oluşuna. Bir uçurtma için teşekkür etmişti küçük bir çocukken sonra bir ağaca takılmıştı uçurtma. Teşekkür etmek için acele etmemesi gerektiğini o gün öğrenmişti. O bilmiyordu ama bunu Tanrı öğretmişti. Ne zaman hatırlasa o günü hep böyle geçirirdi zihninden... (Lacivert İstasyon 2. bölüm)
Herkes
Herkes
..
Bazı cümleler bazı kelimelere yetmezler ve bazı geceler bazen sabahlarla bitmezler. Herkesin adını koyamadığı bir sızısı vardır içinde.. En kuytusunda, en derininde. Kaçtıkça kurtulamadığı, gittikçe bir türlü varamadığı.. Bir derdi vardır herkesin, sustukça çoğalttığı.
'Bir türlü vazgeçemediği' vardır herkesin, gül kurusu kokan sandığında sakladığı. Korkuları vardır, gün yüzüne çıkaramadığı ve inadına gülüşleri vardır herkesin, dertlerini hafife aldığı.
Bazı dertler, zamana bıraktıkça geçmezler. Aslında dertler, yaşadığın kadar bitmezler..
*
Gün doğar, gün batar..
Kimi ölür, kimi kalır..
Herkes, herkesin derdine sağır ve herkesin yükü kendine ağır..
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Siz uğraşmayın diye tekrarda buyurun : http://lacivertistasyon.blogspot.com/
(İlerleyen zamanlarda umarım ki çok ileri zaman olmadan
hoşuma giden bloglar hakkında fikir belirtmeye çalışacağım. Yani #blogyorum
saygıdeğer bloggerlar. )
Yorumlar
Yorum Gönder